Nazım Hikmet'in Hayatı ve Eserleri Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902, Selanik - 3 Haziran 1963, Moskova). Nazım Hikmet Nâzım Hikmet 20 Kası...
Nazım Hikmet'in Hayatı ve Eserleri
Nâzım Hikmet Ran (15 Ocak 1902, Selanik - 3 Haziran 1963, Moskova).
Nâzım Hikmet 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu (aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak anılmış, kendisi de bunu benimsemiştir), 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü.
Orhan Selim, Adsız Yazıcı, Ahmet Cevat, Ahmet Oğuz Saruhan, Ben, Bendeniz, Ercüment Er, Fıkracı, İbrahim Sabri, İhsan Koza, İmzasız Adam, Kartal, H. İhsan, Mazhar Lütfi, Mümtaz Osman, Osman Cemal, Sarı Murat, Süleyman Sabur Ran takma adları kullandı.
Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye'de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.
Nazım Hikmet'in Hayatı
Nâzım Hikmet, Mehmet Nâzım adıyla 15 Ocak 1902’de Sultan II. Abdülhamit’in saltanatının son yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Selanik’te dünyaya geldi.
Nâzım, önemli bir Osmanlı ailesinde yetişti ve ayrıcalıklı bir çocukluk geçirdi. Babası, Sivas Valisi Şair Mehmet Nâzım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey, önde gelen bir Osmanlı bürokratıydı; annesi ise ressam Ayşe Celile Hanım’dı. Çocukluk yılları, kültürel ve entelektüel uğraşların hakim olduğu Selanik cemiyetinde geçti. Ailesi, Nâzım’ın erken yaşta edebiyata olan ilgisini destekledi.
Babasının işi sebebiyle İstanbul’a taşındılar ve Nâzım ilk öğrenimini Göztepe’deki Taş Mektep’te tamamladıktan sonra bir süre Galatasaray Lisesi’nde ve sonrasında Nişantaşı Sultanisi’ne okudu. Burada kendisi gibi edebiyata tutkun ve siyasi konulara meraklı Vâlâ Nûreddin ile tanıştı ve kısa süre içinde yakın dost oldular. Gençlik yılları, canlı entelektüel bir atmosferde geçti; farklı fikirlerle tanıştı.
1917’de girdiği Bahriye Mektebi’ni 1919’da bitirdi ve Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak atandı. Ancak zatülcenpe yakalanması dolayısıyla sağlık kurulu kararıyla askerlikten çıkarıldı (1920).
1914’ten başlayarak, bir Mevlevi ve şair olan büyük babası Nâzım Paşa’nın etkisiyle şiirler yazmaya başladı. İlk şiiri “Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar mı” 3 Ekim 1918’de Yeni Mecmua’da çıktı.
1920’de Kitap, Alemdar ve Ümit gibi süreli yayınlarda Mütareke İstanbul’unun karamsar ortamında direniş duygularını yansıtan şiirler yayımladı.
Ocak 1921’de arkadaşı Vâlâ Nurettin’le birlikte Millî Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçti. İsteğine karşın cepheye gönderilmeyerek Vâlâ Nurettin’le birlikte öğretmen olarak Bolu’da görevlendirildi. Bolu’daki tutucu ortam ve Sovyet devrimine duyduğu ilgi onu Sovyetler Birliği’ne yöneltti.
Eylül 1921’de yine Vâlâ Nurettin’le birlikte Batum üzerinden Moskova’ya gitti, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) yazıldı. Rus fütüristleri ve konstrüktivistlerinden etkilendi; serbest şiiri ve basamaklı dizeleri denediği ilk şiirlerini bu yıllarda yazdı; bazılarını İstanbul’da çıkan Aydınlık dergisinde yayımladı. Bu arada ilk eşi Nüzhet Hanım’la kısa süren bir evlilik yaptı.
1924 Ekim'inde gizlice Türkiye’ye girdi, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’nın yayın organları Orak-Çekiç gazetesi ile Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. 1 Ocak 1925’te Dr. Şefik Hüsnü’nün Beşiktaş’taki evinde toplanan Türkiye Komünist Partisi (TKP) 2. Kongresi’ne katıldı, TKP Merkez Komitesi üyeliğine seçildi.
Komünistlerin tutuklanmaya başlamaları üzerine Haziran 1925’te yeniden Moskova’ya gitti. Ankara İstiklal Mahkemesi’nce yokluğunda 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1926’da diş hekimi Yelena Yurçenko ile ikinci evliliğini yaptı. 1928’de Bakû’da ilk şiir kitabı Güneşi İçenlerin Türküsü'nü yayımladı. Cumhuriyet’in beşinci yılı dolayısıyla çıkarılan aftan yararlanmak amacıyla Temmuz 1928’de yine gizlice Türkiye’ye girdi; Hopa, İstanbul ve Ankara’da 23 Aralık 1928’e kadar tutuklu kaldı. İstanbul’da Vâlâ Nurettin’in aracılığıyla, Zekeriya Sertel’in çıkardığı Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı. Mayıs 1929’da yayımlanan 835 Satır adlı şiir kitabı edebiyat çevrelerinde geniş yankı uyandırdı. Resimli Ay’ın Haziran ve Temmuz 1929 sayılarında “Putları Yıkıyoruz” başlığı altında imzasız olarak yayımladığı Abdülhak Hâmit ve Mehmet Emin’i hedef alan iki yazısı ile siyasi sonuçlar da doğuran bir eski-yeni kavgası başlattı. Bir yandan birbiri ardına şiir kitaplarını yayımlarken, bir yandan da 1930’dan başlayarak değişik takma adlarla Hür Adam, Halk Dostu, Yeni Gün, Akşam, Tan’da fıkra yazarlığı yaptı. Sinema ile ilgilendi, kendi adı ve Mümtaz Osman adıyla Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Cici Berber”, “Fena Yol”, “Karım Beni Aldatırsa”, “Naşit Dolandırıcı”, “Söz Bir Allah Bir”, “Aysel Bataklı Damın Kızı”, “Leblebici Horhor Ağa”, “Milyon Avcıları” filmlerinin senaryolarını yazdı. “Düğün Gecesi” (1933) ve “Güneşe Doğru” (1937) filmlerini ise yazdı ve yönetti.
1932’de Kafatası, ardından Bir Ölü Evi, Unutulan Adam adlı oyunları Şehir Tiyatrosu’nda sahnelendi. Ocak 1935’te bir süredir birlikte olduğu Piraye Altınoğlu ile evlendi. (İkinci eşi Dr. Yelena Yurçenko, Odessa’da vize beklerken 1929’da salgın bir hastalığa yakalanarak ölmüştü.) Pratik politikadan uzak durmak, kavgasını bir devrimci şair olarak sürdürmek eğilimine karşın Nâzım Hikmet kovuşturma ve yargılamalardan kurtulamadı. Mayıs 1929’daki TKP tutuklamalarında ona dokunulmadı. Ancak TKP içinde Hamdi Şamilof, Vanlı Kâzım, Mustafa Börklüce’yle birlikte ayrıca oluşturdukları İcra Komitesi’nin sekreterliğini üstlenmek zorunda kaldı. Şubat 1932’de İstanbul’da toplanan TKP kongresi Nâzım Hikmet'i Komintern kararlarını eleştirme özgürlüğü isteyen grup içinde yer aldığı gerekçesiyle partiden ihraç etti. Ardından Mart 1935’te yurt dışındaki başkan Şefik Hüsnü, Komintern’e Stalin karşıtı çalışmaları nedeniyle Nâzım Hikmet’in partiden çıkarıldığını bildiren bir rapor gönderdi. Komintern bülteninde yayımlanan bu haber Türkiye’de Orak Çekiç'in 1 Haziran 1936 tarihli sayısında açıklandı. Bu arada 1929’da “Sesini Kaybeden Şehir” adlı şiiri ve 1931’de ilk beş kitabında yer alan şiirleri nedeniyle açılan davalar aklanmaya sonuçlandı. 1933’te Gece Gelen Telgraf adlı kitabı dolayısıyla “halkı rejim aleyhine kışkırtmak” suçlamasıyla hakkında dava açılırken 22 Mart 1933’te gizli örgüt kurmak ve duvarlara bildiriler yapıştırarak komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla tutuklandı ve yargılanmak üzere Bursa’ya gönderildi. Ancak Cumhuriyet’in onuncu yılı dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla birinci dava düştü, ikinci davada ise 4 yıl hapse mahkûm olan Nâzım Hikmet, bu cezanın 3 yılı af yasası kapsamına girdiğinden, kalan cezasını ise fazlasıyla çekmiş olduğundan Ağustos 1934’te tahliye edildi.
Aralık 1936’da aralarında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın da bulunduğu 13 kişiyle birlikte tutuklanarak komünistlik suçlamasıyla yargılandı, Şubat 1937 ortalarına kadar tutuklu kaldığı bu dava da beraatle sonuçlandı. 17 Ocak 1938’de yeniden tutuklanan Nâzım Hikmet bu kez, orduyu ayaklanmaya teşvik ettiği iddiasıyla Ankara’da Harp Okulu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde yargılandı ve 15 sene hapse mahkûm edildi. Bunu İstanbul’da “donanmayı ayaklanmaya teşvik” suçundan 20 yıla mahkûm olması izledi; iki ceza birleştirilerek toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edildi. Ankara ve Çankırı cezaevlerinde kaldıktan sonra Aralık 1940’ta Bursa Cezaevi’ne nakledildi. 1950 Temmuz'una kadar süren cezaevi yılları boyunca şiir ve oyun yazmayı sürdürdü. Geçimini sağlamak için çeviriler yaptı, senaryolar yazdı. Nâzım Hikmet’in dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın ısrarı üzerine haksız yere mahkûm edildiği yolunda söylentiler yaygınlaştıysa da bunun kararı değiştirmede bir etkisi olmadı. 1949’da Vatan gazetesi başyazarı A. E. Yalman’ın ve hukukçu M. A. Sebük’ün yazılarıyla Nâzım Hikmet’in suçsuzluğu konusu gündeme geldi. M. A. Sebük 11 Kasım 1949’dan 2 Şubat 1950’ye kadar yazdığı 10 yazıyla şairin suçsuzluğunu belgelerle ortaya koydu ve Ocak 1950’de özel af isteğiyle TBMM’ye başvurdu. Öte yandan Uluslararası Barışseverler Komitesi gibi birçok yabancı kuruluş hükûmete başvurarak şairin serbest bırakılmasını istedi. Türkiye’de de aydınlar Nâzım Hikmet’in bağışlanması için geniş bir kampanya başlattılar. Resmî makamların başvurular karşısında hareketsiz kalmaları üzerine Nâzım Hikmet 8 Nisan 1950’de açlık grevine başladı ve aynı gün İstanbul’a nakledildi. Avukat M. A. Sebük’ün isteği üzerine ertelediği açlık grevine 2 Mayıs 1950’de yeniden başladı ve 19 Mayıs'a kadar sürdürdü. 15 Mayıs 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin 14 Temmuz 1950’de çıkardığı Genel Af Yasası’ndan yararlanarak 15 Temmuz'da serbest bırakıldı.
Mahpusluğunun son yıllarında âşık olduğu Münevver Andaç’la birlikte annesinin Cevizlik'teki evinin bir katına yerleşti. Geçimini sağlamak için İpek Film Stüdyosu’nda dublaj yönetmeni olarak çalışıyor, senaryolar yazıyordu. 23 Mart 1951’de eşi Piraye’den boşandı. 26 Mart 1951’de Münevver Andaç’tan oğlu Memet dünyaya geldi. Serbest bırakılmasına rağmen sürekli izlenen, bu arada kendisine verilen barış ödülünü (P. Picasso, P. Neruda, P. Robeson, W. Jebukowska ile birlikte) almak için Kasım 1950’de Varşova’da toplanan Dünya Barış Kongresi’ne katılmak için pasaport isteği geri çevrilen Nâzım Hikmet tedirgindi. Bahriye Mektebi’ni bitirdiği ve stajyer güverte subayıyken hastalanarak çürüğe çıkarıldığı hâlde askerliğine karar alınmasını kendisini ortadan kaldırmak için düzenlenmiş bir komplo olarak değerlendirdi. 17 Haziran 1951’de Bulgaristan’a gitmek üzere üvey kız kardeşinin eşi Refik Erduran’ın kullandığı bir sürat motoruyla Karadeniz’e açıldı, yolda rastladığı bir Rumen şilebiyle Romanya’ya gitti, daha sonra Moskova’ya yerleşti. 25 Temmuz 1951’de Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarıldı.
Nâzım Hikmet mültecilik yılları boyunca birçok uluslararası toplantıya katıldı, Doğu Avrupa ülkelerinin yanı sıra Roma, Berlin, Paris, Viyana, Havana, Pekin ve Tanganika’ya gitti. 1952'de geçirdiği kalp krizinden sonra doktoru Galina Grigoryevna Kalesnikova ile birlikte yaşamaya başladı. 1954’te kendisine anne tarafından Polonya kökenli olması dolayısıyla atalarının soyadıyla (Borzenski) Polonya vatandaşlığı ve pasaportu verildi. Memet Fuat’ın ifadesiyle “Aslında konuk olarak bulunduğu Sovyetler Birliği’ndeki Stalinci yönetimden korkmaması olanaksızdı. (...) Özgürlükçü davranışları, birtakım uygulamaları eleştirisi zaten göze batmakta, arada bir yakınlarınca uyarılmaktaydı. Bir iki kez de sorumlu kişilerce uyarılmıştı.” 1956 Mart'ındaki Yirminci Kongre ile başlayan Stalinciliğin tasfiyesi hareketi Nâzım Hikmet’te büyük umutlar uyandırmıştı. Ancak Sovyet bürokrasisini eleştirdiği İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? adlı oyununun 11 Mayıs 1957’de Moskova Yergi Tiyatrosu’nda bir gün sahnelendikten sonra gerekçe gösterilmeden kaldırılması üzerine hayal kırıklığına uğradı. Kasım 1960’ta bir süredir âşık olduğu, kendisinden 30 yaş küçük tiyatro sanatçısı ve senaryo yazarı Vera Tulyakova ile evlendi. Nâzım Hikmet hem Bulgaristan hem de Azerbaycan'daki Türkler tarafından ilgiyle karşılandı. Bulgaristan'daki Türkler onun etrafında bir bakıma kenetlendi: "Nazım Hikmet'in mücadelesi ve şiiri, Bulgaristan'da genç kuşak yazarları için bir esin kaynağı oldu. Eserleri memleketimizde Türkçe ve Bulgarca olarak yayımlandı ve yayımlanmaktadır." (Erdinç 1977: 10). Nâzım Hikmet, 1961’de, 1920’lerde yaşadıklarından esinlenerek Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı romanını yazdı.
Son günleri
Ocak 1962'de Kruşçev'in aracılığıyla Nâzım Hikmet'e Sovyetler Birliği pasaportu verildi. Şubatta, Vera'yla birlikte, Asya ve Afrika Yazarlar Birliği Kongresi'ne katılmak üzere Mısır'a gittiler.
Sovyetler'le gerginlik içinde olan Çin delegasyonunun Türkiye Cumhuriyeti pasaportu taşımadığı için, Türk delegesi sayılamayacağını söyleyerek Nâzım Hikmet'e itiraz etmesi, şairin diliyle, varlığıyla nasıl Türkiye'ye bağlı olduğunu anlatan bir konuşma yapmasına neden oldu.
Ayakta alkışlanan bu konuşma onun kongreye başkan seçilmesini sağladı.
Nâzım Hikmet sağlığının gittikçe bozulmasına karşın, 1962'de Prag, Berlin, Leipzig, Bükreş'te yapılan toplantılara katılmaktan geri durmadı.
Kasım 1962'de Vera'yla birlikte gezmek, dinlenmek için İtalya'ya gittiler; Milano, Floransa, Roma. Oradan, yeni yılı Dino'larla birlikte karşılamaya, Paris'e geçtiler.
Türkler, Türk yemekleri, Türk dili en büyük dinlenme, arınmaydı şair için. Karısını ise tüketim toplumlarının göz kamaştırıcı alışveriş olanaklarıyla mutlu etti.
4 Ocak 1963'te gene Moskova'ydılar.
Şubat 1963'de Nâzım Hikmet Asya ve Afrika yazarlarının Tanganika'daki toplantısına katıldı.
Martta, nisanda Berlin'deydi.
Nisan sonunda Moskova'ya dönünce "Cenaze Merasimim" adlı şiirini yazdı.
Mayısta, oturdukları apartman dairesi temizlenip boyanırken, Staraya Ruza'daki bir daçada kaldılar.
Staraya Ruza'dan döndükten kısa bir süre sonra ise, 3 Haziran 1963 sabahı, Nâzım Hikmet bir kalp krizi sonucu Moskova'daki evinde öldü.
Yazarlar Birliği'nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı'na gömüldü
Nazım Hikmet'in Eserleri
☆Şiir:
•835 Satır (İstanbul 1928),
•Jokond ile Si-Ya-U (İstanbul 1929),
•Varan 3 (İstanbul 1930),
•1+1=1 (İstanbul 1930, Nail V. ile birlikte),
•Sesini Kaybeden Şehir (1931),
•Benerci Kendini Niçin Öldürdü (İstanbul 1932),
•Gece Gelen Telgraf (İstanbul 1932),
•Portreler (İstanbul 1935),
•Taranta Babu’ya Mektuplar (1935),
•Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedrettin Destanı (1936),
•Kurtuluş Savaşı Destanı (İstanbul 1965),
•Saat 21-22 Şiirleri (haz. Memet Fuat, 1965),
•Dört Hapishaneden (İstanbul 1966),
•Rubailer (haz. Memet Fuat, İstanbul 1966),
•Yeni Şiirler (Ankara 1966),
•Memleketimden İnsan Manzaraları (haz. Memet Fuat, I-V, 1966-1967),
•Son Şiirler (İstanbul 1970),
•Yatar Bursa Kalesinde (İstanbul 1988),
•İlk Şiirler (İstanbul 1989).
☆Oyun:
•Kafatası (İstanbul 1932),
•Bir Ölü Evi yahut Merhumun Hanesi (1932), •Unutulan Adam (1935),
•İnek (İstanbul 1965),
•Ferhat ile Şirin (İstanbul 1965),
•Enayi (Ankara 1965),
•Sabahat (İstanbul 1966),
•Ocak Başında-Yolcu (1966),
•Yusuf ile Menofis (İstanbul 1967),
•Demokles’in Kılıcı (İstanbul 1974),
•İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? (İstanbul 1985),
•Kafatası (Ocak Başında, Bir Ölü Evi, Unutulan Adam, Bu Bir Rüyadır, İstanbul 1989),
•Ferhad ile Şirin (Yolcu, Sabahat, Enayi, İstanbul 1989),
•Yusuf ile Menofis (Allah Rahatlık Versin, Evler Yıkılınca, İnsanlık Ölmedi Ya, İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu?, İstanbul 1990),
•Demokles’in Kılıcı (İstasyon, İnek, Tartüf-59), •Kadınların İsyanı (Yalancı Tanık, Kör Padişah, Her Şeye Rağmen, İstanbul 1990).
☆Roman:
•Kan Konuşmaz (1965),
•Yeşil Elmalar (1965),
•Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim (İstanbul 1966).
☆Hikâye:
•Hikâyeler (İstanbul 1991).
☆Masal:
•La Fontaine’den Masallar (Ahmet Oğuz Saruhan adıyla, 1949),
•Sevdalı Bulut (1967),
•Masallar (Orman Cücelerinin Sergüzeşti, Sevdalı Bulut, İstanbul 1991).
☆Yazılar:
•İt Ürür Kervan Yürür (İstanbul 1936),
•Alman Faşizmi ve Irkçılığı (çeviri, derleme, İstanbul 1936),
•Millî Gurur (İstanbul 1936),
•Sovyet Demokrasisi (1936),
•Sanat, Edebiyat, Kültür, Dil (İstanbul 1991),
•Yazılar 1924-1936 (İstanbul 1991),
•Yazılar 1935 (İstanbul 1991),
•Yazılar 1936 (İstanbul 1991),
•Yazılar 1937-1962 (İstanbul 1992).
☆Mektuplar:
•Kemal Tahir’e Mahpusaneden Mektuplar (Ankara 1968, Mapusane’den Kemal Tahir’e Mektuplar adıyla, Ankara 1973),
•Cezaevinden Memet Fuat’a Mektuplar (İstanbul 1968),
•Bursa Cezaevinden Vâ-Nû’lara Mektuplar (İstanbul 1970, 1986),
•Nazım’ın Bilinmeyen Mektupları (Adalet Cimcoz’a Mektuplar, haz. Ş. Kurdakul, 1986), •Piraye’ye Mektuplar (haz. M. Fuat, II. cilt, İstanbul 1988).
📚Türk Ve Dünya Edebiyatından Seçkin Şiirleri Okudunuz mu?
👀İçerik Hakkında👇
🔄Güncelleme : 30 Aralık 2025
🔎Açıklamalar:
☑ Bu sitede paylaştığımız şiirlerin telif hakları yasal temsilcisine aittir. Paylaşmaktaki amacımız şairi/şiiri tanıtmak ve sevdirmektir. Lütfen sevdiğiniz şairlerin kitaplarını satın alarak okuyunuz!.
☑Bu içerik hakkında düşüncelerinizi yorumlarda belirtiniz.
☑ Şikayet veya Düzeltme isteklerinizi siirrafim@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
💼Kaynaklar :
✔https://tr.wikipedia.org/wiki/N%C3%A2z%C4%B1m_Hikmet
✔ALİM KAHRAMAN, "NAZIM HİKMET", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/nazim-hikmet (30.12.2025).
✔https://www.oggusto.com/sanat/sanatci/nazim-hikmet-hayati-eserleri-ve-bilinmeyenleri
✔https://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/nazim-hikmet-ran
✔https://nazimhikmetmerkezi.com/
✔https://bianet.org/haber/nazim-hikmet-in-yasam-oykusu-2642

Hiç yorum yok
Siz bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yazarak katkıda bulunabilirsiniz.