Türk Şiir Tarihi:
Dönemler, Akımlar, Şairler
Giriş
Türk şiiri, Orta Asya bozkırlarından Anadolu topraklarına, göçebe kültürden yerleşik medeniyete, sözlü gelenekten yazılı kültüre evrilen binlerce yıllık bir serüvenin sanatsal ifadesidir. Bu serüven, toplumsal değişimler, kültürel etkileşimler, siyasi kırılmalar ve bireysel duyuş farklılıklarıyla şekillenmiş, her dönemde kendi özgün sesini bulmuştur. Bu makale, Türk şiir tarihini ana hatlarıyla dönemlere ayırarak, bu dönemlerde öne çıkan akımları, şairleri ve şiirin geçirdiği dönüşümleri bilimsel bir bakış açısıyla incelemeyi amaçlamaktadır.
1. İslamiyet Öncesi Türk Şiiri (… – 10. Yüzyıl)
Türklerin henüz İslamiyet’i kabul etmediği bu dönemde şiir, sözlü geleneğe dayanır ve genellikle dini törenler (sığır, şölen, yuğ) ile kahramanlık anlatılarında karşımıza çıkar.
* Dönemin Özellikleri:
* Dil: Saf Türkçe, yabancı etkilerden uzak.
* Nazım Birimi: Genellikle dörtlük.
* Ölçü: Milli ölçümüz olan hece ölçüsü.
* Uyak: Genellikle yarım uyak.
* Tema: Doğa sevgisi, kahramanlık, ölüm (sagu), aşk, günlük yaşam.
* Şairler:
Bu dönemin şairleri anonimdir. Şaman, kam, baksı, ozan gibi adlarla anılan kişiler tarafından icra edilirdi.
* Başlıca Nazım Biçimleri ve Türleri:
* Koşuk: Aşk, doğa, yiğitlik gibi konuları işleyen, sığır ve şölen törenlerinde söylenen lirik şiirler.
* Sagu: Ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü dile getiren, yuğ törenlerinde söylenen ağıtlar (Alp Er Tunga Sagusu en bilinen örneğidir).
* Destan: Toplumu derinden etkileyen kahramanlık, göç, kıtlık gibi olayları anlatan uzun manzum hikayeler (Oğuz Kağan Destanı, Ergenekon Destanı gibi).
* Sav: Atasözü niteliğindeki özlü sözler.
Hikaye/Anlatı: Düşünün ki, bir "şölen"de, yani büyük bir ziyafette, elinde kopuzuyla bir ozan ortaya çıkıyor. Ateşin etrafında toplanmış topluluğa, baharın gelişini, tabiatın uyanışını coşkulu bir dille anlatan koşuklar söylüyor. Ya da yiğit bir alpın ölümünün ardından düzenlenen "yuğ" töreninde, onun kahramanlıklarını ve erdemlerini dile getiren, dinleyenleri gözyaşlarına boğan bir sagu yankılanıyor bozkırda. İşte bu, şiirin hayatla iç içe olduğu, toplumsal bir işlev gördüğü bir dönemdir.
2. İslamiyet Etkisinde Gelişen Türk Şiiri (10. Yüzyıl – 19. Yüzyıl Ortaları)
Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte edebiyatımızda yeni bir dönem başlar. Arap ve Fars edebiyatlarının etkisiyle Divan Edebiyatı doğarken, halk arasında sözlü gelenek Halk Edebiyatı şeklinde devam eder.
2.1. Divan Şiiri (Klasik Türk Şiiri)
* Dönemin Özellikleri:
* Dil: Arapça ve Farsça kelime ve tamlamaların yoğun olduğu, "Osmanlı Türkçesi" olarak da adlandırılan bir dil.
* Nazım Birimi: Genellikle beyit.
* Ölçü: Aruz ölçüsü.
* Uyak: Genellikle tam ve zengin uyak; göz için kafiye anlayışı.
* Tema: Aşk (ilahi ve beşeri), şarap, sevgili, tabiat (kalıplaşmış imgelerle), din, tasavvuf, övgü, yergi.
* Sanat Anlayışı: "Sanat için sanat" anlayışı hakimdir. Soyut ve idealize edilmiş bir dünya anlatılır. Mazmun adı verilen kalıplaşmış benzetme ve mecazlar sıkça kullanılır.
* Başlıca Şairler ve Dönemler:
* Kuruluş Dönemi (13.-14. yy): Hoca Dehhani (Divan şiirinin ilk temsilcisi), Mevlana Celaleddin Rumi (Mesnevi), Sultan Veled, Ahmed Fakih, Şeyyad Hamza, Gülşehri.
* Klasik Dönem (15.-16. yy): Şeyhi, Ahmed Paşa, Necati Bey, Fuzuli (Duygu ve ıstırap şairi, "Su Kasidesi"), Baki (Rindane şair, "Kanuni Mersiyesi"), Zati, Hayali Bey.
* Sebk-i Hindi Akımı Etkisi (17. yy): Nef’i (Hiciv ve kaside ustası), Naili, Neşati, Şeyhülislam Yahya. Bu akımda anlam derinliği, yeni ve girift hayaller ön plandadır.
* Mahallileşme Akımı ve Son Dönem (18. yy): Nedim (Lale Devri şairi, şarkı türünün en önemli ismi, dünyevi zevkler), Şeyh Galip (Divan şiirinin son büyük ustası, Hüsn ü Aşk mesnevisi, Sebk-i Hindi'nin özgün bir yorumcusu).
* Hikaye/Anlatı: Fuzuli'nin Bağdat'ta, Kerbela'nın yakıcı çöllerinde, ilahi bir aşkın verdiği ıstırapla kıvrandığını hayal edin. Onun için "aşk" hem beşeri bir özlem hem de Tanrı'ya ulaşma arzusunun bir yansımasıdır. Şiirleri, bu derin acıyı ve özlemi en sanatlı biçimde dile getirir. Ya da Lale Devri'nde, İstanbul'un Sa'dabad eğlencelerinde Nedim'in, sevgilinin güzelliğini, baharın coşkusunu ve hayatın geçiciliğini neşeli şarkılarla dile getirdiğini düşünün. İşte Divan şiiri, böylesine farklı ruh hallerini ve temaları barındıran, yüksek bir zevkin ürünüdür.
2.2. Halk Şiiri
Halkın içinden çıkan, halkın diliyle söylenen ve genellikle sözlü gelenekte yaşayan bir şiirdir.
* Dönemin Özellikleri:
* Dil: Sade, anlaşılır halk Türkçesi.
* Nazım Birimi: Genellikle dörtlük.
* Ölçü: Hece ölçüsü.
* Uyak: Genellikle yarım ve cinaslı uyak.
* Tema: Aşk, doğa sevgisi, kahramanlık, toplumsal sorunlar, ölüm, gurbet, din ve tasavvuf (Tekke şiirinde).
* Sanat Anlayışı: Toplum için sanat anlayışına daha yakındır. Somut ve gerçekçi bir dünya anlatılır.
* Halk Şiirinin Kolları:
* Anonim Halk Şiiri: Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı olan şiirler (Mani, Türkü, Ninni, Ağıt).
* Âşık Tarzı Halk Şiiri: Saz eşliğinde söylenen, şairinin adı genellikle son dörtlükte ("tapşırma") geçen şiirler (Koşma, Semai, Varsağı, Destan). Önemli âşıklar: Köroğlu (16. yy, yiğitlik), Karacaoğlan (17. yy, aşk ve doğa), Âşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah, Seyrani, Dadaloğlu (19. yy, kavga ve isyan).
* Tekke (Tasavvufi Halk) Şiiri: Dini-tasavvufi düşünceleri yaymak amacıyla yazılan, genellikle didaktik şiirler (İlahi, Nefes, Deme, Nutuk, Şathiye). Önemli temsilciler: Yunus Emre (13.-14. yy, ilahi aşkın ve hoşgörünün sesi), Hacı Bektaş-ı Veli, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal (16. yy, isyan ve deyişler).
* Hikaye/Anlatı: Yunus Emre'nin "Yaratılanı severiz, Yaradan'dan ötürü" diyerek tüm insanlığı kucaklayan, derin bir hoşgörü ve sevgiyle dolu ilahilerini düşünün. Onun şiirleri, Anadolu insanının gönlünde yüzyıllardır taht kurmuştur. Ya da Karacaoğlan'ın Toroslar'da, sevdiği Elif'e yazdığı, doğanın tüm güzelliklerini ve aşkının coşkusunu yansıtan koşmaları... Halk şiiri, işte bu toprağın sesidir, insanımızın ruhudur.
3. Batı Etkisinde Gelişen Türk Şiiri (19. Yüzyıl Ortaları – Günümüz)
Osmanlı Devleti'nin Batı'ya açılmasıyla birlikte edebiyatımız da Batı edebiyatlarından etkilenmeye başlar. Bu dönem, Tanzimat ile başlar ve günümüze kadar çeşitli evrelerden geçerek devam eder.
3.1. Tanzimat Dönemi Şiiri (1860 – 1896)
* Dönemin Özellikleri:
* Amaç: Şiire yeni kavramlar ve temalar (hak, hukuk, adalet, vatan, millet, hürriyet) sokmak. Toplumu eğitmek.
* Dil: Divan şiirine göre daha sadeleşme çabası olsa da, özellikle ilk dönemde eskiye bağlılık sürer.
* Biçim: İlk dönemde Divan şiiri nazım biçimleri (gazel, kaside) kullanılsa da içerik yenidir. İkinci dönemde Batı'dan alınan nazım biçimleri (sone, terza-rima gibi) denenmeye başlar.
* Sanat Anlayışı: "Toplum için sanat" anlayışı ön plandadır.
* Önemli Şairler:
* Birinci Dönem (1860-1876): Şinasi (İlk bilinçli yenilikçi, "Tercüme-i Manzume"), Ziya Paşa (İkilem şairi, "Terkib-i Bend"), Namık Kemal (Vatan şairi, "Hürriyet Kasidesi").
* İkinci Dönem (1876-1896): Recaizade Mahmut Ekrem ("Güzel olan her şey şiirin konusu olabilir", "Zemzeme"), Abdülhak Hamit Tarhan (Şair-i Azam, tezatlar şairi, "Makber", "Sahra"), Muallim Naci (Eski-yeni tartışmasında eskiyi savunan ama yeniliklere de açık).
* Edebi Tartışma: "Eski-Yeni" tartışması bu döneme damgasını vurur. Recaizade Mahmut Ekrem "kulak için kafiye" anlayışını savunurken, Muallim Naci "göz için kafiye" anlayışını sürdürmek ister.
3.2. Servet-i Fünûn Şiiri (Edebiyat-ı Cedide) (1896 – 1901)
Recaizade Mahmut Ekrem'in yönlendirmesiyle Servet-i Fünûn dergisi etrafında toplanan gençlerin oluşturduğu bir edebiyat hareketidir.
* Dönemin Özellikleri:
* Sanat Anlayışı: "Sanat için sanat" anlayışı hakimdir.
* Dil: Arapça ve Farsçadan yeni kelimeler ve tamlamalarla yüklü, son derece ağır, sanatlı bir dil.
* Tema: Bireysel konular, karamsarlık, hayal kırıklığı, melankoli, aşk, doğa (ancak gerçek doğadan çok kitaplardan öğrenilmiş, hayali bir doğa).
* Biçim: Batı'dan alınan nazım biçimleri (sone, terza-rima, triyole, serbest müstezat) ustalıkla kullanılır. Aruz ölçüsü Türkçeye başarıyla uygulanır.
* Akımlar: Parnasizm (biçim mükemmelliği) ve Sembolizm (anlam kapalılığı, müzikalite) etkileri görülür.
* Önemli Şairler:
Tevfik Fikret (Topluluğun lideri, karamsar ve bireysel şiirler, daha sonra toplumcu şiire yönelir "Sis", "Rübab-ı Şikeste"), Cenap Şahabettin (Sembolist şiirin önemli temsilcisi, "Elhan-ı Şita"), Halit Ziya Uşaklıgil (Asıl romancı olsa da mensur şiirleriyle etkili).
* Hikaye/Anlatı: Tevfik Fikret'in, dönemin siyasi baskısı ve toplumsal çürümüşlüğü karşısında duyduğu derin bir umutsuzlukla İstanbul'a lanetler yağdırdığı "Sis" şiirini düşünün. Ya da Cenap Şahabettin'in, kimsenin kullanmadığı Arapça-Farsça kelimelerle, karın yağışını adeta bir tablo gibi betimlediği "Elhan-ı Şita" (Kış Nağmeleri) şiirindeki müzikalite ve imge zenginliği... Servet-i Fünûn, Batılılaşmanın getirdiği bir içe kapanışın ve estetik arayışın şiiridir.
3.3. Fecr-i Âti Şiiri (1909 – 1912)
Servet-i Fünûn'a tepki olarak ortaya çıkan ancak onun etkisinden pek de kurtulamayan kısa süreli bir topluluktur. "Sanat şahsi ve muhteremdir" sloganıyla yola çıkmışlardır.
* Dönemin Özellikleri:
* Servet-i Fünûn'un bir devamı niteliğindedir. Dilleri daha da ağırlaşmıştır.
* Sembolizm etkisi daha belirgindir.
* Önemli Şairler:
Ahmet Haşim (Topluluğun en önemli ve en özgün şairi, "Piyale", "Göl Saatleri", saf şiir anlayışının öncülerinden). Diğerleri (Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit) onun gölgesinde kalmıştır.
3.4. Milli Edebiyat Dönemi Şiiri (1911 – 1923)
Balkan Savaşları ve Trablusgarp Savaşı'nın yarattığı ulusal bilinçle şekillenen bir dönemdir. Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp'in Selanik'te çıkardığı "Genç Kalemler" dergisi bu hareketin başlangıcı sayılır.
* Dönemin Özellikleri:
* Dil: Sade Türkçe (Yeni Lisan Hareketi). İstanbul konuşması esas alınır. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ve tamlamalar atılır.
* Ölçü: Hece ölçüsü yaygınlaşır.
* Tema: Milliyetçilik, Türklük bilinci, Anadolu, halk hayatı, kahramanlık, vatan sevgisi.
* Sanat Anlayışı: "Toplum için sanat" anlayışı yeniden ön plana çıkar. Didaktik bir eğilim görülür.
* Önemli Şairler ve Gruplar:
* Ziya Gökalp: Hareketin ideoloğu, Türkçülük düşüncesini sistemleştiren şair.
* Mehmet Emin Yurdakul: "Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur" dizesiyle tanınan, "Türk Şairi", "Milli Şair" olarak anılan isim.
* Beş Hececiler: (Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek). Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmışlar, Anadolu'yu ve memleket sevgisini işlemişlerdir. Faruk Nafiz'in "Sanat" şiiri bu anlayışın manifestosu gibidir.
3.5. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri (1923 – Günümüz)
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte şiirde büyük bir çeşitlilik ve yenilik arayışı başlar. Bu dönem kendi içinde birçok farklı eğilim ve topluluğa ayrılır.
* Hikaye/Anlatı:
* Garip Akımı: Orhan Veli'nin "Kitabe-i Seng-i Mezar" şiirinde "Yazık oldu Süleyman Efendi'ye" dizesiyle, sıradan bir insanın basit derdini şiire taşıması, o döneme kadar alışılagelmiş "yüksek" konuların dışına çıkılması devrimci bir etki yaratmıştır. Şiiri sokağa indirmişlerdir.
* İkinci Yeni: Turgut Uyar'ın "Göğe Bakma Durağı"nda sevgilisine seslenirken kurduğu soyut ve çağrışıma açık imgeler, okuyucuyu kendi yorumunu yapmaya davet eder. Şiir, artık sadece anlaşılır olmak zorunda değildir; hissettirmesi, düşündürmesi, dilin sınırlarını zorlaması da önemlidir.
* Nâzım Hikmet: "Memleketimden İnsan Manzaraları" ile sadece bir şair değil, aynı zamanda bir toplum tarihçisi gibi davranmış, farklı kesimlerden insanların hayatlarını epik bir dille anlatmıştır. Onun şiiri, hem biçimsel yenilikler (serbest nazım, sinematografik anlatım) hem de içerdiği güçlü toplumsal mesajlarla dünya çapında yankı bulmuştur.
Sonuç
Türk şiiri, İslamiyet öncesi dönemdeki saf ve coşkulu anlatımından Divan şiirinin sanatlı ve soyut dünyasına, Halk şiirinin samimi ve içten sesinden Tanzimat'la başlayan Batılılaşma ve modernleşme çabalarına uzanan uzun ve zengin bir yolculuk yapmıştır. Cumhuriyet dönemi ise bu birikimin üzerine inşa edilen, sayısız renk ve sese sahip, dinamik bir şiir ortamı sunmuştur. Garip'in yıkıcılığından İkinci Yeni'nin soyutlamalarına, toplumcu gerçekçiliğin kitlelere seslenişinden 1980 sonrası bireysel ve imgeci arayışlara kadar her dönem, Türk şiirinin kendini yenileme ve ifade gücünü artırma çabasının bir göstergesidir.
Hiç yorum yok
Siz bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi paylaşmayı unutmayın!