Yeni:

latest

Cahit Sıtkı Tarancı, 35 Yaş Şiirinde Neden 'Dante gibi ortasındayız ömrün' Dedi?

Cahit Sıtkı Tarancı, 35 Yaş Şiirinde Neden 'Dante gibi ortasındayız ömrün' Dedi? Cahit Sıtkı Tarancı ve Dante Alighieri Her gencin b...

Cahit Sıtkı Tarancı, 35 Yaş Şiirinde Neden 'Dante gibi ortasındayız ömrün' Dedi?

Cahit Sıtkı Tarancı, 35 Yaş Şiirinde Neden 'Dante gibi ortasındayız ömrün' Dedi?
Cahit Sıtkı Tarancı ve Dante Alighieri


Her gencin bir şiir defteri olmalıydı ki, benim de vardı.
Defterimde, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin unutulmazları arasında olan Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir hayli şiiri vardı: Ah belleğim geçit verse de olmazsa adlarını sayabilsem: “Abbas”, “Aşk Vakti”, “Batan Gemi”, “Ben Aşk Adamıyım”, “Bir Umut”, “Bugün Hava Güzel”, “Can Yoldaşı”, “Çilingir Sonrası”, “Gidiyorum”, “Hatıralar”, “İlk Aşklar”, “İki Ses”, “Her Günkü Ölüm”, “Gün Eksilmesin Penceremden.”

İçlerinden biri var ki hayatımın sonraki yıllarında epey kafamı işgal etti. “Yaş otuz beş!” Otuz beş yaşına ulaşmama uzun zaman vardı. Önümdeki yıllar hiç bitmeyecek gibiydi. Okul bitecek, hayal dünyasından gerçek bir sevgilim olacak, işe güce kavuşacağım, evleneceğim falan falan… Cenap Şehabettin’in “Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi” bile uzaklarda, çok uzaklardaki yaştı. Cenap Şehabettin kitabını yazmaya başladığımda bile ufkuma henüz 28 yaş güneşi doğmamıştı.

“Otuz Beş Yaş” şiirinde kafama “Dante gibi ortasındayız ömrün” dizesi takılıyordu. Öncelikle o zamanki Türkiye şartlarında yetmiş yaşına çok az kişi gelebiliyordu. Bu nedenle otuz beş yaşın yolun yarısı etmesi genellenemezdi. Sonra Dante’yi araştırır oldum:
Dante Alighieri, 1265 yılında dünyaya gelmiş. Küçük yaştan itibaren aşk şiirleri yazmaya başlamıştı. Rönesans kültürü, Avrupa’da ağır adımlarla ilerlemekteydi. Dante aşkı, dokuz yaşında, kendisinden birkaç ay küçük ve soylu bir ailenin kızı Beatrice’i görmesiyle doğmuştu. Ama hiç kavuşamamışlardı. Beatrice’nin ölümüne yakınmalarını ‘Şölen’ adlı eserinde dile getirmişti. Venedik Dükası yanında elçilik yaptı. Başarılı olamayınca Ravenna’ya döndü. Ölümüne kadar bu şehirde yaşadı ve 1321 yılında da hayata gözlerini kapadı.
Kısa keseyim. 1265’de doğan Dante, 1321’de ölmüş, yani 56 yıl yaşamıştı. Yani 35 yaşı yolunun yarısı değildi. Peki 35 yaşı Cahit Sıtkı’nın ömrünün yarısı mıydı? Hayır.

Tarancı, 1910 yılının Ekim ayında doğmuştu. Asıl adı Hüseyin Cahit’ti. İlkokulu doğduğu Diyarbakır’da okumuş, orta öğrenim için Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi’ne devam etmiş, lise yıllarında şiir yazmaya başlamış ve 1931’de Galatasaray Lisesi’nden mezun olmuştu. İlk şiir kitabı “Ömrümde Sükut” 1933’te yayımlamıştı. Cumhuriyet döneminin önemli şair ve yazarlarından Ziya Osman Saba ile 1928’de tanışarak yakın dost olmuştu. Aralarında Türk edebiyatını etkileyen yazışmalar, Tarancı’nın vefatına kadar sürmüştü.

Cumhuriyet gazetesinde çalışmalarını sürdürürken, Peyami Safa ile tanıştı. Cumhuriyet gazetesi sahipleri Nadir Nadi ve Doğan Nadi’nin desteğiyle üniversite öğrenimini tamamlamak üzere Paris’e gitti. Paris Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikeri oldu. 1938-1940’ta Sciences Politiques’te yüksek lisans yaptı. Paris’teki yaşamı sırasında Oktay Rıfat ile tanıştı.

İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla arkadaşlarıyla birlikte Paris’ten bisikletle kaçan Tarancı, günlerce süren yolculuğun ardından Lyon üzerinden İsviçre’ye, oradan da trenle Türkiye’ye ulaştı. Tarancı, 1941-1943’te Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde yaptığı vatani görevi sırasında Türk şiirinin önemli örneklerinden biri olan “Haydi Abbas” şiirini yazmıştı: “

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Askerliğinin ardından İstanbul’a yerleşti. Anadolu Ajansı’nda ve Çalışma Bakanlığı’nda görev yaptı. Türk şiirinin klasikleri arasına giren “Otuz Beş Yaş” şiiriyle 1946’da Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği şiir yarışmasında birinci oldu. 1951’de Cavidan Tınaz ile evlendi.

Cahit Sıtkı, daha sonra sağ tarafından felç geçirerek konuşma yetisini kaybetti, İstanbul ve Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi gördü. Yaklaşık bir yıl kadar da Diyarbakır’daki baba evinde bakılan, tedavi için devlet tarafından 1956’da Avrupa’ya götürülen Cahit Sıtkı, zatülcenp olarak bilinen akciğer zarı iltihaplanması hastalığına yakalanarak 13 Ekim 1956’da Viyana’da vefat etti.

Hasılı 1910’da doğan Cahit Sıtkı 1956’da ölmüş ve ömrü 46 yıldı. Ölüm temasını sık işleyen ve ölümden korkan bir şairdi. Yetmiş yaşına kadar yaşayabileceğini hayal edemezdi ki “Yaş 35 yolun yarısı” desin.

Noksan bilgilerimle türlü çeşitli fikirler yürütüyor, hiçbiri mantık, onayımdan geçip ayakların üzerine sağlam basmıyordu. Kafamda bir ışık çakar gibi oldu. 1946 yılında bu şiirle CHP Şiir ödülünü kazandığında 36 yaşındaydı. Şiiri 35 yaşındayken yazmış olabilirdi. Ama kaç yıl daha yaşayacağını bilemezdi ve 56 yıl ömrü olan Date’nin adını niçin kullanmıştı.

Bütün soruların mantıklı cevabını vereceğim. Ama önce sizi soluklandırmak için sözünü ettiğim şiirle baş başa bırakayım:

Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz;
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim:
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.

N’eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.

Sizi daha fazla yormadan konuyu tekrar Dante’ye getireyim.

Dante, İtalyan edebiyatının en meşhur epik şiiri ve dünya edebiyatının önemli bir başyapıtı olan İlahi Komedya’da, Cehennem’in ilk dizesine: “nel mezzo del cammin di nostra vita / mi ritrovai per una selva oscura,” yani “hayat yolculuğumuzun ortasında, kendimi karanlık bir ormanda buldum.” diye yazarak başladığında 35 yaşındaydı.

Cahit Sıtkı da bu şiiri yazdığı zaman 35 yaşındaydı.


Yazan: Ahmet Özdemir - 14 Temmuz 2023
https://www.sanatalemi.com.tr/

👀İçerik Hakkında👇
🔄Güncelleme :  2025
🔎Açıklamalar
☑ Bu içerik hakkında düşüncelerinizi yorumlarda belirtiniz.
☑ Şikayet veya Düzeltme isteklerinizi siirrafim@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.
💼Kaynaklar
✔ www.siirrafim.art
✔https://www.sanatalemi.com.tr/

Hiç yorum yok

Siz bu içerik hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yazarak katkıda bulunabilirsiniz.

Yaşayan ve Yaşatılan Şiir

Şairler

Attila İlhan Nazım Hikmet Ran Cahit Külebi Gülten Akın Hilmi Yavuz Ahmed Arif Aziz Nesin Ceyhun Atuf Kansu Pablo Neruda Rıfat Ilgaz Turgut Uyar İlhan Berk Aşık Veysel Şatıroğlu Cahit Sıtkı Tarancı Mehmet Akif Ersoy Melih Cevdet Anday Metin Altıok Tevfik Fikret Ümit Yaşar Oğuzcan İsmet Özel Şükrü Erbaş Ahmet Haşim Ahmet Kutsi Tecer Ahmet Muhip Dıranas Ahmet Oktay Ataol Behramoğlu Behçet Necatigil Can Yücel Karacaoğlan Kul Nesimi Muzaffer Tayyip Uslu Sabahattin Ali Sylvia Plath Yahya Kemal Beyatlı Özdemir Asaf Abdurrahim Karakoç Ahmet Erhan Dante Alighieri Didem Madak Edgar Allan Poe Enver Gökçe Ercişli Emrah Fuzuli Mevlana Celaleddin Rumi Muammer Hacıoğlu Necip Fazıl Kısakürek Orhan Veli Kanık Pir Sultan Abdal Rıza Tevfik Bölükbaşı Sadık Doğan Sennur Sezer Sezai Karakoç Yavuz Bülent Bakiler Yunus Emre Ülkü Tamer Adnan Yücel Ahmet Telli Arkadaş Zekai Özger Asaf Halet Çelebi Aşık Daimi Behçet Kemal Çağlar Bekir Sıtkı Erdoğan Bertolt Brecht Birhan Keskin Cemal Süreya Charles Baudelaire Edip Cansever Erzurumlu Emrah Faruk Nafiz Çamlıbel Fazıl Hüsnü Dağlarca Federico Garcia Lorca Ferda Balkaya Çetin Johann Wolfgang von Goethe Kemalettin Kamu M. Sunullah Arısoy Mahmud Derviş Maya Angelou Melisa Gürpınar Metin Eloğlu Namık Kemal Nesimi Nurullah Genç Oktay Rifat Horozcu Orhan Seyfi Orhon Rainer Maria Rilke Refik Durbaş Ruhsati Rüştü Onur Serdari Teslim Abdal Vasfi Mahir Kocatürk Yaşar Nabi Nayır Yusuf Hayaloğlu Şeyhi A. Kadir Abdal Musa Abdülkadir Budak Abdülkadir Bulut Ali Rıza Ertan Attila Jozsef Aydın Öztürk Aşık Mahzuni Şerif Aşık Noksani Aşık Özlemi Bedri Rahmi Eyüpoğlu Behçet Aysan Bejan Matur Cahit Zarifoğlu Celal Sahir Erozan Celal Sılay Cemal Safi Dadaloğlu Egemen Berköz Emily Dickinson Eşrefoğlu Rumi Fethi Savaşçı Füruğ Ferruhzad Gevheri Güven Turan Hacı Bayram Veli Halim Yağcıoğlu Hasan Ali Yücel Hasan Dede Hasan Hüseyin Hasibe Ayten Hüseyin Haydar Jorge Luis Borges Kaygusuz Abdal Kayıkçı Kul Mustafa Kazak Abdal Kemal Varol Konstantin Simonov Kul Hüseyin Lale Müldür Louis Aragon Mahmut Temizyürek Mesleki Mithat Cemal Kuntay Murathan Mungan Mustafa Özçelik Naze Nejla Yerlikaya Necmettin Halil Onan Nevzat Çelik Nihat Behram Onur Caymaz Orhan Alkaya Orhan Şaik Gökyay Ozan Erbabi Pierre-Jean de Beranger Sait Maden Seyhan Erözçelik Turgay Kantürk Vedat Türkali Victor Hugo Yaşar Kemal Yılmaz Erdoğan Ziya Osman Saba Ömer Bedrettin Uşaklı Ömer Turan